Nasıl Zengin Olunur?

0
241

Sevgili Dostlar,

Birçok insan zengin olmanın hayallerini kuruyor, kimisi çalışarak, kimisi akıllı yatırımlar yaparak, kimisi bahis oynayarak bu hayalini gerçekleştirmeye çalışıyor. Kimisi ise bu tip mevzulara hiç kasmıyor, en büyük zenginliğin sağlık ve huzur olduğunu düşünüp hayatına devam ediyor. Nasıl milyoner olunur başlığı çokça ilgi çektiğinden sadece bu konuyla alakalı onbinlerce kurs, video ve kitap piyasaya çıkıyor, mevzu o kadar ilgi çekiyor ki milyoner olmakla alakalı sunulan ürünler kapış kapış gidiyor.

Bu konuyla alakalı seminerler veren Harv Eker sanırım dünyanın bu alanda en popüler isimlerinden birisi. Milyoner Aklın Sırları adlı kitabını itiraf edeyim bende birkaç sene önce almış ve keyifle de okumuştum. İnsanoğlu bir takım hayaller kurmayı seviyor, bu kitapta palavra şeyler yazmıyor ama aklı yerinde olan herkes bir kitapla herşeyin değişmeyeceğini biliyor ama nasıl derler fala kanma falsız da kalma hesabı bir şekilde bu konularla alakalı şeylere para öderken buluyorsunuz kendinizi.

Bundan iki ay önce Netflix’de orijinal adı How To Get Rich adlı bir belgesel diziye denk geldim. Tanıtımına buradan bakabileceğiniz bu programda gerçek işi finansal danışman olan Ramit Sethi‘nin farklı beklentileri ve farklı harcama türleri olan müşterileri ile olan görüşmeleri yayınlandı.

Kimisinde evli bir çift, kimisinde lüksü seven bir kadın, kimisinde bekar bir erkek, kimisinde yakın zamanda evlenecek iki sevgili gibi kişiler önceden Ramit’e başvurmuş, aylık kredi kart harcamalarından tutun da borçlarına kadar herşeyi belgeleriyle göndermiş ve ulaşmak istedikleri hayat tarzı için ne yapmaları gerektiği hakkında destek istemiş. Sanırım Netflix için çekilen bu belgeselde yer aldıkları için bu kişilerden bir danışmanlık ücreti alınmadı çünkü finansal konulardaki bütün mahrem bilgileri milyonlarca kişi öğrendi.

Bu belgesel dizi keyifli zaman geçirmenin dışında finansal konularla alakalı farklı bakış açılarını görmemi sağladı. Bu arada dikkat edilmesi gereken bazı şeyleri öğrenmiş oldum, bazı konularda aklımdan geçenleri teyit edebildim. Konu para olunca ister Jamaikalı ol, ister Japon ol, ister Amerikalı ol herkesin hassaslaştığını gördüm. Programda en ilginç olan şey ise çoğu kişinin parayla ilgili konuları konuşmaktan kaçtıklarını görmek oldu.

Bugüne kadar bu konuyla alakalı okuduğum her yazıda zengin insanların parayla alakalı konuları rahatlıkla konuşabildikleri yazıyordu. Tavuk yumurta ilişkisi, bu kişiler bu konuları konuşamadıklarından mı finansal sorunları aşamıyorlar ya da aşamadıklarından dolayı mı para konusunu konuşmuyorlar bunu bilemiyorum. İşler kötü gidince insan parayla alakalı konuları düşünmek bile istemiyor, kendimden biliyorum, halbuki ne büyük saçmalık. Aksayan neyse önlem almalı futbol tabiriyle topa basmalı ama teoriler zaman zaman pratiğe dökülemiyor maalesef.

Karı koca olarak başvuranlara ilk olarak Ramit “birbirinizin gelirinden haberdar mısınız” sorusunu soruyor, neredeyse bütün çiftler hayır diyor. Acaba hep mi böyle, yoksa bu dizide mi böyle denk geldi diye düşündüm. Belki orada kültürel bir şeydir ama tam da emin olamadım, peki ülkemizde bu durum nasıl? Bende bununla alakalı en fazla 5 saniyenizi alacak bir Evet/Hayır anketi oluşturdum, eğer evliyseniz bu ankete cevap vermenizi rica edeceğim, haftaya sonuçları açıklarım.

Programda hep bildiğimiz ama unuttuğumuz bir şeyin altı çizildi, masraf kalemlerini bir kağıda yazmanın öneminden bahsedildi, mesela son 3 aylık harcama listenize göz atıp neye ne kadar harcadığınıza bakmanız öneriliyor. Genelde mutlaka gereksiz yapılan bir harcama çıkıyor ama burada da ilginç şeyler yaşanıyor.

Bir evli çiftin harcama kalemlerine bakıldığında bir depoya aylık 300$ harcadığı görülüyor. Bu depoda ne var, neden bu harcamayı yapıyorsunuz sorusuna içeride eşyalar var, satacağız sonra depoyu boşaltacağız cevabı alınıyor. “Yahu 4 aydır depoya para ödemişsiniz, 1200$ vermişsiniz, içerideki eşyaların değeri ne kadar ki, değdi mi” sorusu gelince çift öyle boş boş bakıyor çünkü içerideki eşyalar ne kadar eder onu bile hesaplamamışlar, ister erteleme diyin ister eşyanın esiri olmak diyin, ne derseniz diyin ama her ay göz göre göre gereksiz yere harcama yapmışlar. Hemen eşyaları uygun fiyata satıp hem para kazanıyorlar, hem de depodan kurtuluyorlar. Sadece tek bir hamle ile bu çift ödemekte zorlandıkları banka kredisini çok rahat şekilde ödeyebileceklerini görüyorlar ve buradaki gereksiz stresten kurtuluyorlar.

İzlerseniz diye detaylarına gimiyorum ama paranın bir evliliği yıpratabildiği gerçeğini de gördüm. Bir evli çift kendi arasında anlaşma yapmış, kadın çalışıyor erkek evde çocuklara bakıyor, gelinen noktada evlilik bitme noktasına gelmiş çünkü kadın adama saygı duymuyor, adam istediği gibi harcama yapamamaktan şikayetçi çünkü kadın adama kızıyor, olaylar ilginç bir hal almış. ABD’de bakıcı hizmeti almak inanılmaz pahalı ama Ramit adamı iş başvurusuna teşvik ediyor, piyasada ne kadar değerin var bunu öğren diyor.

Bir firmadan güzel bir teklif geliyor, adam haftanın yarısı işe gidiyor diğer yarısında da evden çalışıp çocuklarla ilgileniyor böylece haftada 2 gün bakıcıya verilen ücreti rahatlıkla karşıladığı gibi kazandığı parayla ev ekonomisine de katkıda bulunuyor. Sonuçta da evlilik düzeliyor, herşey yerli yerine oturuyor ama bunu hiç düşünememiş olmaları da ilginç geliyor. Sıkıntılı dönemlerde sanırım insan çok iyi düşünemiyor, gereken aksiyonu alamıyor dışarıdan birisinin tatlı tatlı destek vererek doğruyu göstermesi gerekiyor, bu belki bu programda olduğu gibi bir danışman belki de yakın bir dost.

Hikayelerin genelinde çoğu kişi cebinde para olmadığında kendilerine güven duymağını belirtiyor. Ben kendimden güç alırım diyenler insanlarda bile günün sonunda para önemli hale gelebiliyor, cebinde paran varsa kafan bir şekilde rahat oluyor orası kesin, mutluluk verir mi bilmem ama bununla alakalı her gördüğümde kahkahalar atarak izlediğim Güldür Güldür’ün şu parodisini izleyin derim.

Dizi sonrası son 6 aylık kredi kart ekstrelerini çıkardım, harcamalarıma tek tek baktım, çok sürpriz şeyler çıkmadı ama ileriye yönelik projelerde hangisine devam etmeli, neye para harcamalı, hangisi “good cost” gibi analizler yaptım, gelir elde etmediğim bazı projelere farklı şekilde devam etme kararı verdim. Bir ileri iki geri gittiğim bir kararı şak diye vermek beni o kadar rahatlattı ki, olay sadece para da değil, aklınız bir yere takılınca istenen performansı gösteremiyorsunuz. Bu yüzden herhangi bir konuyla alakalı soru işaretiniz varsa hemen neşteri vurmak gerekiyor, hatalı bir karar olur olmaz ama en azından kafanız rahatlar.

Sadece 5 Dakika adlı bir markamız var, her sabah 07.30’da takipçilerimize e-bülten gönderiyorduk, bunu yaptırması, kontrolü, masrafları artık kontrol edilemez bir hale gelmişti, acaba dediğim her anda evren sesimi duyuyor hiç tanımadığım bir takipçimden bültenle alakalı teşekkür mesajı alıyordum, bunu en az 3-4 kez yaşadım. Dizi sonrası hemen ilk hamleyi burada yaptım, projeye Instagram sayfası üzerinden ilerlemenin daha mantıklı olduğuna karar verdim, sizler de Türkiye’de ve Dünya’da neler olmuş diye bakmak isterseniz lütfen Instagram sayfamızı takibe alın. Üç senedir binlerce kişiye bülten göndermişiz haydi ben kaçar demek yerine farklı şekilde ilerlemekte olabiliyor, hatta daha güzel sonuçlar alınabiliyor. Bu projede, Instagram dışında insanların rahatlıkla izleyebileceği gündemdeki konularla alakalı beş dakikalık YouTube çekimlerine de başlayacağız.

YouTube demişken, yaz aylarında zaman varken bu sene pazarlama tarafında nasıl farklı çalışmalar yaparız diye oldukça fazla yazı okudum, video izledim, özellikle yapay zekadan nasıl fayda sağlarız, kimler bunu nasıl kullanıyor bunlara uzun uzun baktım. Herkes takipçisi yüksek YouTuber arkadaşları biliyor ama bazı gençler var, belki o kadar takipçileri yok ama pazarlamayla alakalı o kadar değerli ve güncel bilgiler paylaşıyorlar ki insanın sarılası geliyor, o derece yani.

Günün sonunda yazı dilinden, video diline (Instagram Reels, YouTube Shorts, YouTube, TikTok) dönmenin çok daha fazla kitlelere ulaşmakta faydalı olduğuna karar verdim. Yazmayı çizmeyi seviyoruz, üşenmeden bu bültenleri yazıp sizlerle paylaşıyoruz, kimisi de okumayı çok seviyor ama çok akıcı olmazsan o kişi de seni okumuyor ama video öyle mi? Videonun daha fazla alıcısı var, o kesin, o yüzden hem algoritmaları anlamak, insanlar neye nasıl bir tepki veriyor kısmını ölçmek için bir takım deneme çekimleri yapmaya başladık. Fikir vermesi için sizlerle bir teaser paylaşayım, bunun gibi onlarca videoyu Ekim ayından sonra yayınlamaya başlayacağız.

Bu işlere merak salınca altyazı nasıl yazılır, güzel tasarımlı video nasıl yapılır, ilgi çekmek için ne tip hashtag kullanmak lazım gibi onlarca detayla ilgilenmeye başladım, valla zor olduğunu biliyordum ama kendi kendine video çekip bunu düzenleyen belli kanallardan yayan ve ilk başta izlenmesi az olsa bile yılmadan devam eden içerik üreticilerine saygım bir kat daha arttı. Youtuber veya fenomen diye adlandırılan onbinlerce genç aslında çok başarılı işler çıkartıyorlar, geleceğin içerik üretmekte olduğunu düşününce buraya yatırım yapmanın çok değerli olduğunu düşünüyorum.

TikTok ile millet dalga geçiyor ama 100’den az takipçim olmasına rağmen bazı videolarımın 3000’den fazla izlendiğini görünce buraya daha fazla zaman ayırmak gerekiyor diye düşünüyorum. YouTube Shorts’a da insanlar ilk başta çok fazla yüz vermedi ama artık herkes buradaki kısa videoları tüketiyor, uzun bir videonuz varsa bile bunun kısa bir tanıtımını buraya koymak inanılmaz fark yaratıyor. Instragram Reels’e gelirsem, bu sene buraya deliler gibi video yükledim, bir sürü insandan “amma çok markanın etkinliğini yapıyorsun be abi” mesajları aldım, halbuki bir önceki sene çok daha fazla yoğundum ama Reels’i aktif kullanmıyordum o yüzden bu kadar görünürlüğüm olmuyordu.

Bu arada geçenlerde bür bültende İspanya’da butik bir pasta dükkanı olan Lucia Kuráková adlı genç girişimci hakkında yazmıştım, mekanın açılış günü TikTok’da milyonlarca kez izlenince bir anda meşhur olmuştu. Bayram tatilince yolum Barcelona’ya düşünce sırf meraktan mekana uğradım ama kapalıydı, ikinci dükkana da gittim o da kapalıydı, sıcaktan belli saatlerde dükkan kapalı olur falan ama gittiğim saatlerde makul zamanlardı, anlamadım gitti.

TikTok’dan devam edersem iki gece önce orada denk geldiğim canlı yayınları görünce insanların bu platforma neden biraz mesafeli olduklarını da az çok anlamış oldum. Canlı yayın diyince insanın aklına bir konu bir konuk vs geliyor doğal olarak ama burada öyle değil, yayını açıyorsun, kimisi dans ediyor, kimisi takla atıyor, kimisi ekrana boş boş bakıyor, cidden ilginç bir ortam.

Mesela repçi azize diye bir hesaba denk geldim, aklınızda ne canlandı bilmiyorum ama 55-60 yaşlarında bir kadın oturduğu yerden garip müzikler eşliğinde sağa sola kafa sallıyor. Performansı beğenenler kredi kartı ile önceden satın aldıkları coinlerden bağışta bulunuyorlar. Gül gönderen de var kalp gönderen de, sanırım onların da ayrı ayrı değeri var, atıyorum kalp 5 coin yerine geçiyor, gül 3 coin, böylece performansı yapan kişi de rakamdan ziyade görselleri görüp yapılan bağışlar için teşekkür ediyor. Bu kadının torunu demiyor mu “nene sen ne yapıyorsun” diye, belki de teknik tarafı torun kuruyor nene de sahne yüzü olarak yer alıyor, bilemiyorum ama cidden ilginç.

Birde bir torun ile anane denk geldi, ananetorun diye bir hesap açmışlar, çocukcağız ufak daha, 9-10 yaşlarında, o şarkı söylüyor arkada koltukta oturan anane ise eliyle tempo tutuyor, güler misin ağlar mısın. Bu çocuğun anası babası “evladım uyku saatinde sen neden ayaktasın, anneciğim torunu yatırsana neden milyonlara yayın yapıyorsun” demez mi? Belki de amaç para kazanmak değil tamamen keyfine yapıyorlar, her hesap para kazanmaya açık mı bilmediğimden çok yorum yapamıyorum.

Bana en ilginç gelen ve sanıyorum en fazla para kazananlar ise makyaj yapıp ekran karşısına geçen genç kızlar oluyor. İki tane kız ekran başında, konuştukları bir şey yok gibi, arkada bir müzik çalıyor, bunlarda arada müziğe tempo tutuyor, izleyicilerden “burcun ne, o rimeli nereden aldın” gibi dünyanın en yaratıcı soruları geliyor kızlar da cevaplıyor. Birde eskiden beri kendisini izlediğini belli etmek için “geçen akşam bahsettiğin olaydan sonra ne oldu” gibisinden sorular soranlar oluyor.

Derseniz ki kim izler onu bilemiyorum ama ekranda habire güller müller dönüp duruyordu, kızlarda teşekkür edip duruyordu. Sanırım baya bağış aldılar ama her canlı yayın yapanın amacı bağış mı almak yoksa görünürlük mü sağlamak onu bilmiyorum, bildiğim tek şey burada ciddi bir ekonomi dönüyor o kesin.

Bugüne kadar çok ilginç şeye denk geldim ama bu derecesini ilk kez görünce cidden şaşırdım ve anlamaya çalıştım yoksa hepsine saygım sonsuz, alan razı satan razı, kimseyi ilgilendirmez ama kafam almıyor o ayrı. Haydi neneleri geçtim onlar artık işin dalgasında ama genç arkadaşlar TikTok’tan medet umacaklarına keşke kendilerine fayda sağlayacak işlerle uğraşıp kendilerini geliştirseler belki ileride iş hayatına girdiklerinde daha rahat ederler. Sizi neden işe alalım diye sorulduğunda ikna kabiliyetim yüksek isterseniz gelin bakın TikTok hesabıma, kerizleri (?!?) pardon insanları nasıl bağış yapmaya ikna etmişim mi diyecekler, olur mu olur, ben şaşırmam bundan sonra…

Diyeceksiniz ki sen herşeyi doğru yapan dört dörtlük bir öğrenci miydin, e değildik tabi ki, tek bir doğru cevabın bile sıralamayı ciddi değiştirdiği üniversite sınavlarında tarih, coğrafya, felsefe sorularında 5-6 soru atmışlığım var. Şu an “nasıl böyle bir şeye cesaret etmişim” diyorum ama bazı soruları iki şıkka indirince %50 şansım var diye sallamıştım, işin komik tarafı bir soru hariç hepsi de tuttu.

Üniversiteye girdik, İngilizce hazırlık sınavı vardı, saati eve unutmuşum, 20 soru yetişmedi ve sınavda çaktım. Saat olsaydı da zamanı iyi kullansaydım sınavı geçer miydim bilemiyorum ama bir insan bir senesine mal olabilecek bir sınava giderken saatini nasıl unutur değil mi ama oldu işte. Hayatımın en güzel bir senesiydi o ayrı ama iş hayatına bir sene geç atıldım. Şimdi içimden diyorum ki bizim zamanımızda bu TikToklar falan olsa bu kafayla kimbilir neler yaparmışız, düşünmek bile istemiyorum, o yüzden herkesin kendi yolunu bir şekilde bulacağına inanıyorum.

Gene iş hayatına geri dönersek, etkinliklerimize tam gaz devam ediyoruz, dövizin bu kadar yükselmesinden dolayı herkes yurtdışına ürün ve hizmetlerini satmaya çalışıyor ama pazarlama tarafında çok zorlanıyor. 1 Eylül Cuma günü saat 14.00’da sevgili Emrah Pamuk ile Yurtdışına Ürün Satışında Yapılması Gereken Pazarlama Çalışmaları konusu hakkında sohbet edeceğiz. Programı kaçırmamak için lütfen sayfamıza abone olun ve videonun alt kısmında yazan Beni Bilgilendir kısmını aktive edin. Program başlamadan size bir mesaj gelecektir.

Haftanın Dikkat Çeken Gelişmelerine Bakarsak;

-) ABD eski başkanı Donald Trump’ın geçen hafta basına sızan sabıka fotoğrafı çok konuşuldu. Yirmi dakika cezaevinde kaldıktan sonra 200 bin $ kefalet ücreti ile serbest kalan Trump’ın fotoğrafı tişörtlere, kupalara ve şapkalara basıldı.
-) Geçen hafta Fatih Altaylı, Exxen ile aynı isme ve logoya sahip bir bahis sitesine denk geldiğini belirterek Acun Ilıcalı’nın bahis sitesi olup olmadığını sormuştu. Acun’dan cevap gecikmedi.
-) Para dağıtmanın da cılkı çıktı, 2-3 hafta önce OnlyFans üyeleri Taksim Meydanında dolarları sağa sola atarak sokakta izdiham yaratmışlardı. Şimdi de Arap kılığında ne olduğu belirsiz kişiler gene Taksim’de dolar atttılar ama işin komiği attıkları paraları da topladılar, amaç nedir ben anlamadım.

-) Trajikomik bir haber Zoom’dan geldi. Pandemi döneminde herkesin eve girmesi sonrasında herkes bu platform üzerinden toplantılarını yapmış, Zoom evde çalışmanın bir numaralı simgesi olmuştu. Geçen hafta üst yönetim artık bütün çalışanların ofisten çalışması gerektiğini söyleyip herkesi ofiste çalışmaya çağırmış.

-) A101, geçen sene tekne satışı ile gündeme gelmiş hepimiz şaşırmıştık. Marka geçtiğimiz günlerde bu seferde 86 bin TL değeri olan Yves Saint Laurent marka çanta satışı ile çok konuşuldu. bütçe dostu bilinen bir markanın bu ve buna benzer çalışmalarla ne yapmaya çalıştıklarını çok anlamasam da vardır bir bildikleri diyorum, konuyu uzatmıyorum.

-) Kim derdi ki e-ticaretin dev oyuncusu Trendyol Süper Lig’e sponsor olacak ama oldu. Önceki yıllarda Turkcell, Spor Toto gibi sponsorluklar ile ilerleyen Süper Lig bu sene Trendyol’un sponsorluğu ile başladı. Futbolda eski kazançlar kalmadı ama takımlar en pahalı transferleri yapmaya devam ediyorlar, umarım bu sene Avrupa’da alınan iyi sonuçlar devam eder de hem prestij hem para kazanır hem de ülke sıralamasını yukarılara çıkartırız.

Bu sezon eski yıllarda olduğu gibi gene sadece üyelere özel, onlara farklı içerikler üreten güzel bir şey planlıyoruz, ilginizi çekerse şimdiden buraya abone olmayı unutmayın.

Havalar sıcak, öldük bittik derken Eylül ayı geldi bile. Okulların açılması, iş hayatında hareketliliğin başlaması derken gene havalar soğuduğunda yazdan kalma deniz resimlerini paylaşacak “yaz gelse de rahatlasak” tarzı mesajlar yazacağız. Hep böyle olmuyor mu zaten, birisi varken diğerini özlüyor, diğeri geliyor bu sefer öncekini özlüyoruz, böyle böyle zamanı geçiriyoruz.

Güzel bir hafta olması dileğiyle
Sevgiler
Murat Erdör

PS: Bu yazıyı bir web sayfasında veya sosyal medya kanalında okuduysanız, formatı beğendiyseniz ve her hafta düzenli olarak size de bu e-bültenin gönderilmesini istiyorsanız bu linkten e-bültenimize üye olabilirsiniz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here