Midyeci Ahmet’e Ortak Olmak

1
239

Sevgili Dostlar,

Geçtiğimiz haftaki yazımıza sizlerden oldukça fazla geri dönüş aldım. Parayla alakalı konuların ilgi çektiğinden bahsetmiştim, cidden öyleymiş, hem gelen mesajlar hem paylaştığım linklere tıklama sayısı bunu fazlasıyla teyit etti. Geçen hafta gene birçok konu gündemdeydi ama benim ilgimi Midyeci Ahmet’in borsaya açılma planını açıklaması ilgimi çekti.

Aranızda borsayla ilgilenenler illa ki vardır, özellikle son dönemde borsa yatırımcı sayısının 5.6 milyon kişiye ulaşarak rekor kırdığıyla alakalı haberler sonrasında bütün markalar bir şekilde borsaya halka arz olmanın planlarını yapmaya başladı. Son söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim, bir firmanın borsaya açılması kolay bir işlem değil, haydi açıldı sonrasında da oldukça hassas konular var. İnsanlar markaya yatırım yaptıklarından dolayı her konuda şeffaf olmanız, firmayla alakalı herşeyi Sermaye Piyasası Kurulu (SPK)’na açıklamanız gerekiyor.

Midyeci Ahmet’i bilir misiniz, herhangi bir mekanında birşey yediniz mi bilmiyorum, ben de bundan 6-7 sene öncesine kadar ben bilmiyordum. O dönem Bahçeşehir Üniversitesinde akşamları e-ticaret ile alakalı Executive MBA öğrencilerine ders veriyor, içeriği daha da zenginleştirmek için sektördeki uzman kişileri derse davet ediyordum. O günkü konuğum Ticimax’ın CEO’su sevgili Cenk Çiğdemli “çıkışta Midyeci Ahmet’te birşeyler yiyelim” dediğinde boş boş bakmış o da “çok meşhur nasıl bilmezsin” demişti.

Üniversitenin arkasında yer alan Beşiktaş şubesinde gittiğimizde gördüğüm kabalalık beni cidden şaşırtmıştı. Kovalarda midyeler geliyor gidiyor, kokoreçler yeniyor, turuncu kovalarda midye dolmanın servis edilmesini şaşkınlıkla izliyordum. Kendisiyle yapılan bir röportajda sektörde farklılık yaratmak adına bu kova konseptini düşündüğünü, ilk başta herkesin şaşırdığını ama hızla benimsediğini okumuştum.

Bunu okuyunca aklıma Nusret gelmişti, o da sektörü tamamen değiştirecek yeniliklere imza atmış, etlerin servis ediliş şekli, kullanılan ahşap tabaklar, yapılan şovlar sonrası biftek satan bütün restoranlarda herkesin onu taklit ettiğini görmüştüm. Zaman zaman etlerle çektiği videolar çok abartılı ve sevimsizdi, sanırım gelen tepkiler sonrası bunu bıraktı, farklı şeylere odaklandı.

Sektörde farklılık yaratırken bir anda yurtdışında da şubeler açmaya başlayan Midyeci Ahmet’i Instagram’dan takibe aldım, bazı videolarına denk geldiğimde karşımda oldukça mütevazi birisini gördüm. Sokakta midye satıcılığından iş hayatına başladığını öğrendim, o anlamda şu anda geldiği nokta bence çok büyük başarı. Ülkemizde bu tip başarı hikayesi olanlar ya çok sevilir ya da yerin dibine sokulur, pek ortası olmaz nedense, Midyeci Ahmet’in bu mütevazi halinden dolayı herkes bir seviyor gibiydi ama iş ne zaman borsaya açılma konusuna geldi anında bilen bilmeyen herkes yorumlara başladı.

Malı mülkü eski eşine kaptırdı cepte para kalmadı, borsaya açılıp bizlerden topladığı paralarla işleri büyütecek” gibi yorumlardan tutta “midyecinin ne işi var kardeşim borsada” gibi cümlelere kadar çok farklı görüşler okudum. Herkes düşüncesini dile getirebilir, borsaya açılan şirketlerle alakalı zaman zaman soru işaretleri olabilir, hatta daha geçenlerde bununla alakalı bir yazıyı okudum, ama karşı tarafı hor gören ve aşağılayan yorumlar yapılınca bu benim çok hoşuma gitmiyor.

Adam başvurusunu yapar, SPK bakar, gerçekten şartları karşılıyorsa açılır, vatandaş buradan hisse alır ister almaz, bu kadar basit, “sen kimsin ki borsaya açılacak cesareti kendinde buluyorsun” yorumunu yapan kişilerin de genelde hayata dair bir başarısı olmayan insanlar olduğunu düşünüyorum. Olay Midyeci Ahmet değil aslında, kendisini tanımam etmem, bu üstten bakış, herşeyi ben bilirim modu artık sıkmaya başladı, toplumun her kesiminde de bu var maalesef, adam Oxford mezunu olsa veya bu kadar mütevazi olmasa “helal olsun ya adama baksana basit bir midye kokoreç işini nasıl bu hale getirdi” denirdi o da ayrı mesele.

Borsa diyince aklıma 2000’li yılların başında iş hayatına atıldığım aracı kurum geliyor. Yaşımız 24, Ankara’dan gelmişiz, iş hayatına mı alışalım İstanbul’a mı derken günler akıp gidiyor, çalıştığım aracı kuruma gelenleri gidenleri seansları izlerken borsayı öğrenme şansını buluyordum. Halka arz o dönemde çok popülerdi, Turkcell tam da o günlerde borsaya açılmıştı. Normalde bir yatırımcı halka arz edilen bir hisseyi alır belli bir süre tutar ama o dönemde insanlar halka arzdan hisse alıyor, hisse 1-2 gün yükseldikten sonra da satıp kar realizasyonu yapıyordu, ilginç bir dönemdi.

Kurum içinde büyük seans odaları vardı, Genel Müdürlük o dönemin en şaşalı yeri olan Akmerkez’deydi, insanlar ellerinde Ekonomist dergisi, teknik analiz yaptıkları defterleri ile gelir akşama kadar onu al bunu sat diyerek günü geçirirlerdi. Yüksek miktarda yatırımı olan kişiler için az sayıda insanın olduğu vip odalar vardı, onlarda gene aynı şekilde akşama kadar orada takılırlardı. Bana çok ilginç geliyordu, sanki maç izler gibi insanlar bir ekranda yüzlerce hisse senedine bakıp ne yükseliyor ne düşüyor bunu izliyorlardı.

Bazı insanlar borsayı yatırım aracı olarak görürken kimisi ise maalesef kumar oynar gibi ilerliyordu, hiç unutmuyorum, kadının birisi bir yatırım danışmanına “çok para kaybedince onu toparlamak için evi sattım oradan gelen paranın da çoğunu kaybettim” diyince bizim kurumda çalışan arkadaş da “ne yaptınız Ayşe Hanım, evinizi nasıl satarsınız” gibi bir yorumda bulunmuştu. Ben zaten Ankara’dan gelmişim, iyi bir muhitten gelmiş olsak bile İstanbul bambaşka gelmişti o zamanlar, içimden “ulan ne acayip dünyalar böyle, adam evini satıyor borsaya giriyor, bizde eve iki saatte gidiyoruz diye dertleniyoruz, ne dertler var yahu” diye içimden geçiyorum.

Birgün bana dediler ki, “x firma genel kurul yapacak, sende git dinle, notlar al, araştırma raporuna yazarsın”, tamam dedim, gittim, o dönemin en güzel 5 yıldızlı otellerinin birinde buldum kendimi, kapıda vip bir karşılama, sanırsın ki devlet başkanıyım, içeri girdim harika ikramlar falan, “ya ben hep böyle genel kurullara geleyim ne neşeli ortamlar” dedim ama demez olaydım. Bu genel kurullarda şirket insanların sorularını cevaplandırıyor, halka açık bir şirket olduğundan şeffaf olması gerektiğinden ne bilinmesi gerekiyorsa bunu açıklıyor, elinde hisse senedi olan yatırımcılar da gelip soru soruyor, hatta şirketten hesap sorabiliyordu.

Neyse içeriye girdik, içeride en fazla 10-15 kişi, bunların yarısı benim gibi bir aracı kurumdan gelmiş notlar alıyor, diğer yarısı da hissesi olan insanlar, hiç unutmuyorum 50-55 yaşlarında bir beyfendi aldı sazı eline bırakmak bilmiyor, elinde onlarca kağıt belli ki dersine çalışmış, bir oradan soruyor bir buradan, şirket cevap veriyor, cevabı beğenmiyor bu sefer kızıyor, ses tonu sertleşiyor, kırk yılın başında firmadan çıktık bambaşka ortamlara geldik diye sevinirken adam sevincimizi kursağımızda bıraktı, ne güzel enerjimiz vardı hepsini silip süpürdü. Şirkete döndüğümde olan biteni anlattım, meğerse her genel kurulda bu tip insanlar olurmuş, belli yaşın üzerinde genelde de ufak yatırımcıların olduğu bir insan topluluğu o genel kurul benim o genel kurul senin gezerlermiş, yer içer sorularını sorar çıkıp giderlermiş.

Halka arz denince birde son yıllarda moda olan ABD’de halka arz olma durumları var, hatırlarsınız Hepsiburada Nasdaq borsasına açılan ilk Türk şirketi olmuştu. Piyasaya 12$’dan çıkan hisse senedi ilk işlem gününü %12 yükselişle kapatmıştı ama sonrasında ciddi düşüş yaşayarak 1.55$ seviyelerine kadar geldi. Ülkemizden bir firma/kişi yurtdışında önemli bir şey yaptığında hemen tepki veriyoruz, hemen ön yargı ile yaklaşıyoruz, başarısız olabilir, zaman zaman işler istendiği gibi gitmeyebilir ama daha ilk dakikadan biz o firmayı/insanı eleştirmeyi kendimizde bir hak olarak görüyoruz. O dönem hatırlıyorum yahu ne işi var Hepsiburada’nın ABD’lerde borsada olmasına gibisinden çokça yorumlar yapılmış, TV ekranlarında yapılan reklamlar ile de dalga geçilmişti. Eleştiri yapmak güzeldir ama yapıcı değiliz, sanırım bunu sadece bu tip konularda değil sosyal  hayatımızda da sıkça gözlemliyoruz.

Nasdaq diyince Martı’yı da konuşmadan olmaz. Ben bu scooter işine pek alışamadım, kaldırımdan gidenler, yoldan sürenler, bir gün bana çarpacaklar diye cidden ödüm kopuyor. ABD’de Palo Alto gibi bölgeler için belki ideal ama bizim gibi altyapısı olmayan ülkeler için uygun olmadığını düşünüyorum. Kullananlar inanılmaz büyük kolaylık diyor ama işin altyapısı hazırlanmayınca da sorunlar yaşanıyor. E5’de yolun ortasından gidenleri hele hele kulağında airpods ile müzik dinleyenleri görünce “arkadaş bu ne cesaret” diyorum, çok aklım almıyor, zaten üzücü kazaları da okuyoruz. Bu sadece bizde değil çok ülkede de tartışılıyor hatta geçen hafta Paris’te kullanımı tamamen yasaklandı.

Martı’nın kurucusu Oğuz Alper Öktem dışarıdan bakıldığında bence başarılı bir girişimci, yurtdışında gördüğü sistemi buraya uyarlıyor, işi büyütüyor, arkasından farklı firmaların da bu sektöre girmelerinin kapılarını açıyor. “Ya kardeşim almış işte sistemi kopyala yapıştır yapmış, yeni bir teknoloji yok bişi yok” diyenleri sıkça duydum, e diyelim ki öyle, yüzbinlerce insan bunu kullanıyor mu, kullanıyor, insanların ulaşım sorununa çözüm olmaya çalışıyor mu çalışıyor, e o zaman?

İstanbul’da yaşanan taksi sorununu dile getirince İstanbul Taksiciler Odası Başkanı Eyüp Aksu ile karşı karşıya geldi, tatsız tartışmalar yaşandı, o zaman geniş kitleler tarafından da tanındı ama insanlar tarafından çok benimsenen birisi olamadı, hatta attığı her adım gerekli gereksiz eleştirildi. ABD’de Türkevini ziyaret ettiği gün yayınlanan video herkesin çok garibine gitmişti, ki bence de çok garip. ABD’den Türkiye’ye dönüşünde Martı aplikasyonunu kullananlara gönderilen “havalimanında kurucumuzu karşılayacağız sizleri de bekliyoruz mesajı” da çok anlamsız olmuştu. Milli Takım Kadın Voleybol Takımı gelir de havalimanına gidersin, alkışlarla çiçeklerle karşılarsın, x bir firmanın kurucusunu karşılamak nasıl bir kafadır onu da anlamış değilim. Bu karşılama ile alakalı ilk tepkiyi şirketin yatırımcısı olan Nevzat Aydın vermişti, buradan okuyabilirsiniz.

Günün sonunda Martı Nasdaq’da halka arz oldu, coşkulu güzel bir açılış oldu ama istenen performansı gösteremedi ve dibi gördü. İnşallah en kısa zamanda toparlar ve daha iyi bir performans gösterir, sevelim ya da sevmeyelim bu topraklardan çıkan firmaların başarılı olmaları için desteklemek önemli. Midyeci Ahmet’i, eğitimi olmadığı için hor gören zihniyet Amerika’da üniversite okumuş İngiltere’de master yapmış ama ego sorunu olan kişiye göre daha çok benimsiyor, orası net. Herşeyde olduğu gibi denge önemli, sıfır ego sahibi olmak da çok iyi değil ama kibir seviyesine gelince de sıkıntı yaratabiliyor, belki de öyle birisi değil ama algı şimdilik bu.

Bu arada ebebek geçen hafta halka arz oldu, internet firmalarının bu seviyelere geldiklerini görmek beni çok sevindiriyor, ebebek’in onlarca mağazası var evet ama çıkış noktası online satıştı, hala da burada en büyük firmalardan bir tanesi. Madem bugün bolca borsa konuştuk, haftanın anketi de oradan gelsin, bugüne kadar borsada bir hisse senedine yatırım yaptınız mı? Cevapları haftaya açıklarız. Geçen hafta Netflix’de izlediğim How To Get Rich adlı belgesel dizide eşlerin birbirlerinin gelirlerini bilmediğini görmüş, acaba bizde durumlar nasıl diye bir anket yapmıştık. Az bir farkla evet önde gelir diye bekliyordum ama açık ara evet dendi, Türkiye’de eşler birbirlerinin gelirinden haberdarmış.

Eylül ayına girdik, daha dün gibiydi okulların kapanması yaz tatilinin başlaması, zaman akıp gidiyor işte, Instagram’da arkadaşlarımın bir kısmının Bodrumlarda tatil yaptıklarını görüyor şimdi orada olmak vardı diyorum. Bodrum, Datça gibi yerlere yerleşen insanların hikayelerini hepimiz duyuyoruz, kimisi yapamayıp ben kaosu seviyormuşum deyip İstanbul’a geri dönüyor, kimisi ise gayet mutlu mesut hayatına orada devam ediyor. İstiyorum ama diye başlayan cümleler kuruyorsanız Bodrum’da kendine bir hayat kuran sevgili Öykü Göğer’in podcast’ini dinleyin, fikir verir, ilham verir, belki sizde onun gibi oralara yerleşmeye karar verirsiniz.

Bodrum’a yerleşsem işimi devam ettirebilir miyim ki diyenleriniz varsa geçenlerde tanıştığımız Matevise firmasını örnek gösterebilirim. İstanbul’da devam ederken oraya taşınmaya karar veriyorlar ve gayette güzel bir şekilde işlerini yürütebiliyorlar. E-ticaret ile uğraşan firmalara danışmanlık veren, onlara yol gösteren firma aynı zamanda Shopify altyapısı kullanan markalara önemli hizmetler sunuyorlar.

Hayatımıza giren KVKK kavramı sonrasında artık firmalar müşterilere mesaj gönderirken bu adresleri İYS sistemine 3 iş günü içinde girmeleri gerekiyor. Yerli e-ticaret altyapısı kullanan markaların izinli olarak aldığı e-posta adresi otomatik olarak İYS sistemine gidiyor ama Shopify gibi bir altyapınız varsa bununla alakalı işin uzmanı bir firmanın sizi İYS sistemi ile entegre etmesi gerekiyor ki gereksiz operasyonla uğraşmayın, bugünlerde çokça firma bununla alakalı arayış içinde olduğundan sizlerle de paylaşmak istedim, eğer böyle bir hizmete ihtiyacınız varsa bu linke tıklayıp bilgilerinizi bırakın onlar sizi en kısa zamanda arayacaklardır.

Haftanın Dikkat Çeken Gelişmelerine Bakarsak;

-) Rusya Ukrayna savaşı yüzünden bütün dünya çok büyük zarar gördü, başta gıda olmak üzere bir sürü sorunlar yaşandı, yaşanmaya da devam ediyor. Bir yandan da ilginç olaylara şahit oluyoruz, biliyorsunuz o dönem AB ülkeleri bankalarında Rus vatandaşlara ait hesapları dondurdu, kimi ülke kendi deniz sahasında bulunan yatlara el koydu, hatta dünyanın en büyük futbol takımı olan Chelsea zengin iş insanı Roman Abramoviç’den bir şekilde alındı. Şimdi de AB bankalarında Rusya’ya ait olan ve dondurulan 200 milyon Euroyu bir şekilde kullanma hazırlıkları var.

-) Futbol sadece 11 kişinin bir top peşinden koştuğu bir spor değil, ülkeleri yakınlaştıran, kültürü tanıtan, farklı kapıları açabilen bir spor dalı. Geçen hafta bütün futbol takımlarımızın Avrupa maçlarında başarılı sonuçlar almasına çok sevindik ama yerel bir kültürü tanıtması için çok önemli bir şans bulan Adana Demirspor’un elenmesi de o kadar üzdü. İnşallah seneye daha iyi yerlerde bizleri ve Adana’yı temsil ederler.

Bizde bu konuşulurken dünyada da Suudi Arabistan’ın futbola yaptığı yatırımlar konuşuluyor. Dünyaca ünlü futbolculara yapılan astronomik teklifler bütün sektörü derinden etkilemeye başladı. Avrupa’nın köklü ve büyük kulüpleri bunun önümüzdeki dönem büyük tehlike yaratacağını düşünüp önlemler alınmasını istiyor. Bu anlamda ilk adım atıldı ve Şampiyonlar Ligi’ne Suudi Arabistan takımlarının katılma isteği reddedildi, bakalım önümüzdeki dönemde daha neler yaşanacak.

Gelecek haftanın etkinliklerine bakarsak, firmaların yurtdışına ürün sattığı bu dönemde teşvikler konusu gündemden düşmüyor, bunlar nasıl alınır nereye başvurulur konuları çok bilinmiyor. 6 Eylül Çarşamba günü saat 14.00’da Envoyo E-İhraat Sohbetlerinde E-İhracat Teşvikleri ve Diğer Yurt Dışı Satış Teşvikleri konusu hakkında sohbet edeceğiz. Programı kaçırmamak için lütfen sayfamıza abone olun ve videonun alt kısmında yazan Beni Bilgilendir kısmını aktive edin. Program başlamadan size bir mesaj gelecektir.

Güzel bir hafta olması dileğiyle
Sevgiler
Murat Erdör

PS: Bu yazıyı bir web sayfasında veya sosyal medya kanalında okuduysanız, formatı beğendiyseniz ve her hafta düzenli olarak size de bu e-bültenin gönderilmesini istiyorsanız bu linkten e-bültenimize üye olabilirsiniz.

1 YORUM

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here