Nereden ve Nasıl Çalışmak İsterdiniz?

0
255

Sevgili Dostlar,

Kendi işimi kurmaya karar vermeden önce İstanbul Leventte bulunan Kolektif House adlı paylaşımlı ofis merkezini gezmiş, içimden “böyle çalışma ortamları mı var demiş” ve işimi kurar kurmaz buradan ofis kiralayıp çalışmaya başlamıştım. Kolektif House bu anlamda öncü olmuş, bu tarz farklı ofislerin açılımını hızlandırmıştı. O dönemde girişimciler için çalışma mekanı kavramı ağırlıklı olarak ya ev ya da Starbucks iken pandemi oldu ve çalışma şekli de mekanı da saati de değişti.

İnsan çabuk unutuyor ama çok değil daha 2-3 sene önce hepimiz evlere kapanmış ne yapacağımızı kara kara düşünürken evden çalışmaya başlamıştık. Benim bir çalışma odam vardı ama olmayanlar için o dönem bayağı sıkıntılı oldu, masasıydı, sandalyesiydi, bir sürü şey almak zorunda kalanlar oldu, malum uzun bir süre evlerden çalışacaktık, düşünüyorum da haftasonu evden çıkma yasakları, kapalı AVM’ler, daha neler neler, şaka gibi değil mi, şimdi Covid’in ismi bile geçmiyor, aman geçmesinde zaten.

Evden de çalışma olur mu, nasıl olacak vs derken zamanla herkes sistemini oturttu, o dönem okulların da online olmasından dolayı çocuklarla beraber evde olmak kimisi için güzel kimisi için zorlu oldu ama geçti gitti işte. Zamanla evin rahatlığına alışan çalışanlar ofislerin yavaş yavaş açılması sonrasında hem ofislerin evler kadar hijyen olmayacağı düşüncesinden, hem de İstanbul gibi metropollerde kalabalık toplu taşıma araçlarında hasta olmaktan korktuklarından ofislere geri dönmek istemediler.

Yurtdışında da Amazon, Microsoft, Apple, Meta, Twitter gibi öncü firmalar çalışanlarına “ofise gelmek zorunda değilsiniz, istediğiniz kadar evden çalışın” mesajları verdiler ama zamanla belli konularla alakalı istenen ilerlemenin sağlanamaması ve verimin düşmesinden dolayı haftada 2-3 gün ofise gelinmesini zorunlu tutmaya başladılar. Yanlış hatırlamıyorsam bir tek Twitter’ın o dönemki CEO’su Jack Dorsey sözünden geri dönmemişti ama diğerleri işten çıkartırım kozunu da kullanarak herkesi geri çağırmıştı.

Kurumsal hayattan arkadaşlarıma çalışma sistemlerini sorduğumda haftanın beş günü ofise gidenin çok az hatta neredeyse olmadığını görüyorum. Genelde yöneticiler her gün mutlaka ofise gidiyor, çalışanlar ise haftada 2 veya 3 gün gidiyorlar, işler yürüdüğü sürece kimse kimseyi sık boğaz etmiyor. Evden çalışma sistemine geçişin ilk dönemlerinde “çalışanım evde Netflix mi izliyor” diye karın ağrısı çeken yöneticiler de artık bu saçma düşüncelerden uzaklaşmış görünüyorlar.

Bu arada iş başvurularında da ofisten çalışma durumu çalışan için öncelikli konulardan birisi haline gelmiş. Bundan 6-7 ay önce sohbet ettiğim bir üst düzey yönetici arkadaşım artık iş görüşmelerinde maaştan önce çalışma sisteminin sorulduğunu söylemişti. Geçenlerde sosyal medya kanallarının birisinde İstanbul’daki bir metrobüs istasyonundan bir resim paylaşılmıştı. “İstanbul’da çalışan birisinin sabah işe gittiğinde mutlu olması mümkün mü” gibisinden bir başlık atılan resimde yüzlerce insan daracık istasyonda sabahın erken saatlerinde karanlık bir havada işe gitmeye çalışıyordu. Bu kadar kalabalık bir şehirde zor şartlarda işe gidildiğini düşünürsek insanların evden çalışmayı ilk başta sormalarını da anlamak çok zor olmaz.

Evden çalışma sistemine geçilince çoğu firma plazalardaki yerlerini küçülttü veya daha ufak yerlere geçti. Bu dönemde de paylaşımlı ofisler altın çağını yaşamaya başladı çünkü ofis çalışanları eskisi gibi ciddi yerlerde olmaktan ziyade daha eğlenceli, farklı firmaların da olduğu, networking imkanının sağlandığı bu tip çalışma mekanlarını isteyince firmalarda buralardan yerler kiralamaya başladı.

Geçen hafta çalışan bağlılığını artırmak konusuyla alakalı yaptığımız etkinlikte Hakan Selahi ile hibrit çalışma modelini de konuştuk. Etkinliğe gelen konukların çoğu İK departmanlarında çalıştığından onlarla da sohbet imkanı bulduk, görünen o ki çoğu çalışan bırakın ofisten çalışmayı İstanbul’da bile kalmak istemiyor. Özellikle deprem korkusundan dolayı herkes farklı bir şehre taşınmanın planlarını yapıyor, iş yerini ve çocukların okulunu ayarlama konularından dolayı aksiyon alamıyorlar ama benim gördüğüm çok yakın zamanda İstanbul’dan büyük göçler başlayacak. İşyeri ile anlaşamayanlar istifa edip gittiği şehirde iş kuracak, online kanallardan belki bir ürün satacak belki de kaç yıllık deneyimlerini danışmanlık hizmeti altında pazarlayacak. Nereden biliyorsun diyenleriniz olabilir, bilmiyorum ama tahmin edebiliyorum, bekleyip göreceğiz, 2-3 sene sonra bununla alakalı haberleri duyduğunuzda bugünü hatırlarsınız.

İnsan kaynakları departmanlarına burada çok iş düşüyor ama onlarında başlarını kaşıyacak vakitleri yok, herşey o kadar hızlı akıyor ki birisini yapsan diğeri elinde kalıyor. Özellikle pandemi sonrası işler o kadar mobil hale geldi ki  bu değişimi yönetebilmek için gereken teknolojiye sahip olmayan firmalar zorlanmaya başladı. Bu ihtiyacı gördüğümüzden “İnsan Kaynaklarında Verimliliği Artıran Dijital Çözümler” adında bir online etkinlik yapıyoruz, konuyla alakalı Uyumsoft firmasından sevgili Ferhat Zengin ile beraber olacağız, ilgilenenler buradan kaydını yapabilir.

Paylaşımlı ofislere geri dönersek geçen hafta Bi’Sektör’ün Meydan AVM’nin alt katındaki JustWork‘ta düzenlediği Retail Talks‘ta moderatördüm. Eğer görmediyseniz gidin görün gezin, ben hayatımda bu kadar keyifli ve renkli bir çalışma ortamı görmedim. İçinde spor salonu, uyuma odaları, duşu, müzik alanı gibi bir sürü yeri var ama enerjisi çok ama çok farklı, görünce sizde bana hak vereceksiniz. Bu arada etkinlik alanlarındaki dev LED ekranlar beni benden aldı, inşallah burada da bir etkinlik yaparsak oraya da sizleri çağırma fırsatı buluruz.

Bülten başlığında sorduğum soruyu buradan da sizlere sormak isterim, hangisi sizin için en uygunu? Evden çalışmak mı yoksa ofisten mi? Ya da her ikisi mi? Bana soracak olursanız ben zamanı en verimli şekilde kullanacağım modelden yanayım, bazen evden takılıyorum bazen ofise gidiyorum, hatta bazen dışarıda 2 saat boşluğum oluyor, bir cafe bulup oradan devam ediyorum. Elimin altında bilgisayarım ve internetim olduğu sürece ben her ortamdan çalışabiliyorum, mobil olmanın böyle güzel artıları var.

Etkinlikler malum bizi hep besliyor, o günkü sohbetimizde de Carrefoursa İcra Kurulu Üyesi Bulut Batum, Silk and Cashmere CEO’su Ferhat Zamanpur ve Kiğılı CMO’su İlkay Keleş ile çok güzel bir oturum yaptık ve çok şey öğrendik. Carrefoursa, deprem bölgesindeki illere yatırım yapacağından bahsederken Türkiye genelinde bayilik verdiklerinden bahsetti. Benim çok ilgimi çekti çünkü işletmeye her türlü desteği veriyor, eğitim yapıyor, bilgisini (know how) paylaşıyor, private label ürünlerini satmasını sağlıyor hatta dışarıdan bazı ürünlerin (genelde sebze meyve) alınmasına bile onay veriyorlarmış. İlginizi çekerse buradan başvurunuzu yapabilirsiniz.

Bu arada sürdürülebilirlilik konusunda da güneş enerjisinden faydalanmak gibi bir hedefleri varmış. Marketlerde gece de ürünleri taze tutmak için bir sürü makina çalışıyor, bu yüzden inovatif çözümlerle buradaki enerji sarfiyatı minimize edilmeye çalışılıyor. Güneş enerjisi için yapılan yatırımların geri dönüş oranının 3 senelere kadar indiğini, sanılanın aksine Antalya vs gibi güneşin çok olduğu ama bu cihazlara zarar veren nemli ortamlardan ziyade nemin daha düşük olduğu illerin tercih edilmesinin önemli olduğu vurgulandı.

Silk and Cashmere markası pandemi döneminde çevik davranıp yurtdışındaki mağazalarını kapatıp işi online kanallara taşımış. Sürdürülebilirlilik konusuna ilk günden önem vermiş olan lüks tüketim markası fabrikadaki üretim safhasından mağazalara kadar her şeyi buna göre oluşturmuş. Kadın çalışan sayısı oldukça fazlaymış, hatta üst düzey çalışanların çoğunluğu kadınlardan oluşuyormuş. Bu sene ChatGPT ile pazarlama kampanyaları oluşturmuşlar ve çok güzel sonuçlar elde etmişler.

Kiğılı’ya gelirsek bu sene 85. senesini kutluyormuş, dile kolay, şimdi 3. kuşak işin başındaymış, cidden çok büyük başarı. Markalar genelde bu kadar eski olunca bazen yeni trendlere katılma konusunda muhafazakar davranabiliyorlar ama burada hiç de öyle olmamış. Yakın zamanda Türkiye’nin ilk canlı meta defilesini düzenlemiş olan marka aynı zamanda metaverse mağazasını da açmış. Bu sayede müşteriler artırılmış gerçeklik ile alışveriş deneyimi yaşayarak istedikleri ürünlere ulaşabileceklermiş. Bu arada mağazalardan alışveriş yapan turistlerin sayısında son dönemde çokça artış olmuş.

Etkinliklerden devam edersek geçtiğimiz haftalarda düzenlediğimiz E-Ticaret Sohbetlerinde de Trendyol’dan Avrupa Bölgesi Müdürü Berna Saygıner, Sefamerve firmasının Genel Müdürü Ömer Balkaya ve English Home firmasının Yurtdışı E-Ticaret Yöneticisi Batuhan Sözer ile yurtdışına ürün satmakla alakalı sohbet ettik. Genelde tüm markaların ilk hedefi Almanya oluyormuş ama işin içine vergi girince Amerika çok avantajlı hale gelebiliyormuş. Her firmanın e-ihracata başlamadan önce iyi bir araştırma yapması, hangi ülkelerde ürününe talep olduğunu iyi anlaması, özellikle ödeme sistemleri ve lojistik konularında o ülkenin işleyişini iyi anlaması çok önemliymiş. Hatta lojistik konusu o kadar önemliymiş ki zaman zaman sırf maliyetlerden dolayı firmaların ürünlerini bazı ülkelere göndermekten çekindikleri bile oluyormuş. Bu arada Nisan ayındaki E-Ticaret Sohbetlerinde pazarlama konusunu konuşacağız, sakın kaçırmayın, hatta şimdiden buradan kaydınızı yapın.

Ramazan öncesi düzenlediğimiz en son fiziki etkinlikte ise firmaların KVKK sürecinde neler yaptıklarını konuştuk. Trendyol’dan Deniz Eren, Iveco Türkiye’den Pınar Akcanlar ve Turkuvaz Medya Grubundan Selin Bülbül ile beraber olduğumuz bu etkinlikte kulağa sıkıcı gelebilecek bir konuyu o kadar keyifli konuştuk ki kimse zamanın nasıl geçtiğini anlamadı. Bazı etkinliklerde konuklar arasındaki sinerji o kadar iyi oluyor ki konunun ne olduğundan bağımsız zaman akıp gidiyor, o günde bunlardan birisiydi. Görünen o ki kişisel verilerin korunması kanunu ile alakalı firmalar oldukça yol katetmiş ama hala birçok marka emekleme aşamasındaymış, umarım en kısa zamanda onlarda bu konuda aksiyon alırlar.

Bu arada salı akşamı çok özel bir yayın olacak. ActionCOACH Türkiye’nin başlattığı “Birlikte Güçlenelim, Yeniden Başlayalım” hareketine bizde destek veriyor, sizleri de bu dayanışmaya davet ediyoruz. 28 Mart Salı akşamı saat 20.30 – 22.30 arasındaki online buluşmaya deprem bölgesindeki tüm işletme sahipleri ve onlarla işbirliği yapabilecek, destek olabilecek tüm iş insanlarını ve kurumları bekliyoruz. Detaylı bilgi ve kayıt için bu linke tıklayabilirsiniz.

Girişimcilik ile alakalı sene başında eOfis ile başladığımız projeye tam gaz devam ediyor, farklı konu başlıkları için video çekimlerini yapıyoruz. Son günlerin en trend konularından birisi olan video pazarlama ile alakalı sohbetimize buradan bakabilirsiniz.

Şubat ayı sonunda 360 Dereceden Aşk Festivalinde kendi hikayemden ve girişimcilik hayatımda nelerden karşılaştığımdan kısaca bahsettim, izlemek isterseniz buradan göz atabilirsiniz.

Her sabah bülten özetleri gönderdiğimiz Sadece 5 Dakika adlı platformun Instagram hesabını yakın zamanda açtık, her gün kısa kısa haberleri yayınlayacağımız sayfayı takip etmek isterseniz buradan edebilirsiniz.

Güzel bir hafta olması dileğiyle
Sevgiler
Murat Erdör

PS: Bu yazıyı bir web sayfasında veya sosyal medya kanalında okuduysanız, formatı beğendiyseniz ve her hafta düzenli olarak size de bu e-bültenin gönderilmesini istiyorsanız bu linkten e-bültenimize üye olabilirsiniz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here