Mutluyum Mutlusun Mutlu

0
267

Sevgili Dostlar,

Her firma ürün ve hizmetlerini satmak için kampanyalar düzenliyor, pazarlamayla alakalı programları kullanıyor, ajanslarla çalışıyor, kimisi istediği sonucu alıyor kimisi alamıyor, kimisi çok para harcıyor kimisi ise az bütçelerle harikalar yaratıyor. Burada da bilginin önemi her zaman olduğu gibi ön plana çıkıyor. Bu anlamda sizleri Salı akşamı yapacağımız E-Ticaret Sohbetleri adlı etkinliğe davet etmek istiyorum.

Yarın akşam herkese çok fayda sağlayacağını düşündüğüm bu etkinlikte e-ticarette kazandıran pazarlama çalışmaları hakkında konuşacağız. Aslında sadece e-ticaret olarak düşünmemek lazım çünkü orada konuşulacak her şey eminim size fayda sağlayacak, hele de seçim tarihinin yaklaştığı, piyasanın ne durgun ne hareketli olduğu, herkesin olanı biteni izlediği bu günlerde ücretsiz yapılacak bu etkinliğimizi kaçırmayın, şimdiden kaydınızı yapın derim. Eğer hala tanışmadıysak buyrun gelin hem tanışalım hem konuşalım hem de birbirinden değerli üç konuğumuzu dinleme şansını bulalım.

Konumuza dönersek, belki başlık sizlere bir yerlerden tanıdık gelebilir, Mutlu Akü’nün senelerdir kullandığı bir slogandı, sanırım artık bunu pek kullanmıyorlar ama konumuz o değil zaten. BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı, dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin refahını değerlendiren Dünya Mutluluk Raporu‘nu yayınladı. Her yıl 20 Mart’ta paylaşılan araştırma sonuçlarına göre Finlandiya üst üste altıncı kez en üst sırada yer aldı, biz ise İran, Irak, Nijerya gibi ülkelerinde gerisinde kalarak 106. sıradan listeye girmişiz, listenin sonunda da tahmin edeceğiniz üzere Afganistan var.

Bir değil, iki değil, üç değil, altı senedir Finlandiya denen ülke listenin bir numarası, neden peki? Mashable Türkiye’de okuduğum makaleye göre gelir adaletsizliğinin olmaması, güçlü sosyal destek, fikir özgürlüğü, kamu tarafından finanse edilmiş sağlık sistemi, evsizliği azaltan iyi bir konut politikası, dünyanın en iyileri arasında gösterilen devlet okulu sistemi, ücretsiz üniversite gibi uzayıp giden bir liste var. Mutluluk göreceli bir şey, herkese göre farklılık gösterir, yapılan röportajlarda bazı kişiler en mutlu ülke sıralamasında neden birinci olduklarını anlayamadıklarını çünkü kendilerinin mutlu olmadıklarını söylemiş, yani mutlu olan da var olmayan da var, ki bu da gayet doğal.

Peki biz ne kadar mutluyuz? Nasıl mutlu oluruz? Herkesin cevabı farklılıklar gösterecektir. Kimisi için maddi sorunlar yaşamamak, kimisi için huzurlu olmak, kimisi için çocuklarını mutlu görmek, kimisi için iş hayatında çok başarılı olmak, kimisi için hayatının aşkını bulmak, neler var neler. Finlilerin herkesten çok daha mutlu olmasından ziyade beklentilerinin daha makul olmasının bu birincilikte payı varmış deniyor. Bu görüşe bir yere kadar katılıyorum çünkü bazen insanoğlu imkansızı isteyebiliyor, ya da doyum konusunda sıkıntısı olabiliyor, hep daha iyisi daha güzeli olsun denebiliyor, ayıp mı, değil tabi ki, hayata bir kez geliyoruz ve istemek hakkımız ama bazende mevcut durumdan da mutlu olmayı haz almayı bilmek gerekiyor.

Sanırım biraz yaş almak, farklı deneyimler yaşamak, zorlu zamanlardan geçmek insanı terbiye ediyor. Kendimi düşünüyorum, içimde yanan ateşi söndüremeyince 40 yaşından sonra girişimci olmaya karar verdim, ilk günlerdeki mutluluğum aklıma geliyor, paha biçilemezdi, hayal ettiğim hayata adım atmıştım, her şey toz pembeydi. Şimdi o kadar mutlu muyum peki? Tabi ki mutluyum ama farklı bir moddayım çünkü girişimcilik serüveninde her an her şeyin olabileceğini artık biliyorum ve bundan dolayı daha temkinli bir mutluluk içinde ilerliyorum.

Girişimcilere hep şu iki soru sorulur; Mutlu musun? Kurumsal hayatı özlüyor musun? Zaman zaman bazı şeyleri tabi ki özlüyorsun, tek başına koştururken ofiste onlarca kişiyle beraber olmayı, sene sonu kick off gezilerini, ofis dedikodularını ama günün sonunda oradaki gereksiz stresi, birisinin negatif enerjisinin herkesi zehirlemesini, uzun toplantıları, bürokrasiyi, üst yönetime yapılan raporlamaları düşününce de yok aman kalsın diyorum, yani artıları olduğu gibi eksileri de var, bu yüzden hangisinde mutlusun dersen aslında anlardan mutlu olduğunu anlıyorsun.

Mesela bu haftaki en büyük mutluluğum yarın akşamki etkinlik, ne alaka demeyin, girişimcilik serüvenimde beni en çok mutlu eden insanlarla bir arada olmak oluyor, seneler önce kurumsal hayattayken yaptığım etkinliklerin birisinde o dönem Kliksa’nın CEO’su olan Nevgül Bilsel Safkan sanki benim gideceğim yolu görmüş ve bu videonun 40. saniyesinde sihirli cümleyi kurmuş. Geçen haftanın en büyük mutluluğu ise, yakın zamanda açıklanan Türkiye’nin en büyük 100 internet şirket listesinde bulunan firmalardan birkaçıyla çalışıyor ve yirmiye yakın firmayı da bir etkinliğimde konuk etmiş olmamdı. Benim boyutumda bir girişimcinin altı senede geldiği nokta geleceğe dair beni umutlandırdı. Hala mutlu muyum, hayır geçti gitti, demem o ki anlar bizi mutlu ediyor, sonra başka şeyler araya giriyor hayat böyle akıp gidiyor.

Ama genele dönersek mutlu olmak için en önemli şeylerden birisi de içinde bulunduğun ortam, elin Finli’sine sunulan imkanlar bizde olsa sanırım bizde ilk 10’a girerdik. Günlük politikalarla her şeyin değişmediği, sağlık, hukuk ve eğitim gibi konularda sistemin tıkır tıkır işlediği, herkesin hakkını alacağını bildiği bir ülke olursa zaten gerisi geliyor, inşallah o güzel günleri bizler de görürüz ve her sene yapılan bu tip araştırmalarda hep en üst yerlerde yerimizi alırız.

Bu hafta iki ülkeden logoyla alakalı gelen haberler çok ilgimi çekti, birisi ABD’den diğeri İsviçre’den. ABD’de son günlerde yaşanan tartışmayı duyunca bizimde keşke böyle dertlerimiz olsa dedim içimden. 50 yıldır New York kentinin simgesi olan ve kentin tanıtımı için kullanılan tarihi “I Love NY” (New York’u Seviyorum) logosu artık kullanılmayacakmış. Pandemi sonrası kentte yaşanan ekonomik durgunluğu önlemek, esnafı desteklemek, kente dikkat çekmek ve salgının yarattığı olumsuzlukları silmek için tasarlanan “We Love NYC” (New York Şehrini Seviyoruz) şeklindeki yeni logo bundan sonra kullanılacakmış.

Yeni logonun duyulmasından sonra büyük bir kesim logomuza dokunmayın gibisinden bir serzenişte bulunmuş, malum NY ağırlıklı olarak bireysel hareket edenlerin şehri ama değişen bir şey olmamış. Bu arada bir logo ne kadar etkili olabilir diye düşündüm de, gittiğim bazı Avrupa ülkelerinin merkezlerinde “I Love” ile başlayan görseller gördüm, t-shirtler, kartpostallar, defterler, hatta bizim ülkemizde bile çoğu şehirde buna denk geldim. E bu kadar yaşanmışlığı olunca iş logo olmaktan çıkıyor sanırım, bende NY’da yaşayan bir birey olsam bende dokunmayın logoma derdim. Dokunmayın diyince de akla Kemal Sunal’ın efsane filmlerinden Dokunmayın Şabanıma gelmiyor değil, bu iki dakikalık görüntüye bakınca değişen pek bir şey olmamış diyorsun, hayat pahalılığı gene gündemde olan tek konuymuş.

Logodan devam edersek İsviçre’nin Toblerone adlı çikolatasından da bahsetmemek olmaz. 80’lerin başında rahmetli babamın yurtdışı seyahati sonrasında bize getirdiği üç şeyi o kadar net hatırlıyorum ki, birisi game watch ki bugün 3 yaşındaki çocuğa versen on dakika sonra sıkılır, ikincisi arkaya 3-4 cm çekip bıraktığında ok gibi fırlayan matchbox araba ki bugün BİM’de bile artık 20-30 TL’ye satılan bir ürün, üçüncüsü ise Toblerone çikolata ki bugün bir köy bakkalında bile bu ürün satılıyor.

Toblerone’u her gördüğümde aklıma hep Ankara Büklüm Sokak’taki o sabah gördüğüm bu üçlü gelir, logoya dönersek, Toblerone çikolatalarını üreten şirket Mondelez International, çikolata üretiminin bir kısmını maliyetleri azaltmak için Slovakya’ya taşımış, bu yüzden de ürünlerinin artık “İsviçre” standardını karşılamadığını, ürün ambalajlarında ve logosunda bulunan Matterhorn dağının görüntüsünü artık kullanmayacağını, ayrıca ambalajda “İsviçre” ibaresi yerine artık “İsviçre’de kuruldu” ifadesi yer alacağını duyurmuş.

İsviçre yasası bu konuda çok katıymış, İsviçre markasının değerinin uzun vadede korunabilmesi için kötüye kullanımının önlenmesine ve durdurulmasına yardımcı olmaya çalışıyormuş. Yukarıda NY hakkında konuşurken iş logodan çıkmış başka boyuta gelmiş demiştim, İsviçre’deki bu örneğe ne demeli, olay bambaşka boyutta, uzun vadeli düşünme, planlama, sürdürülebilir kalite, vay anam vay diyorum başka da bir şey diyemiyorum.

Mutluluk konusunda gene dönersek, her şeye erişimin rahat olduğu günümüzde yeni neslin mutlu olması da zor, onlara da hak vermiyor değilim, küçük şeylerden mutlu olmak biz ve bizden önceki kuşaklar içinmiş ki bizim bile sosyal medya kanallarında gördüklerimizden bazen kafamız gelip gidebiliyor, herkes gibi bizler de o parıltılı hayatları isteyebiliyoruz, kimisi bunu oturduğu yerden istiyor ve bunalıma giriyor kimisi ise çabalıyor, bir şekilde geçte olsa ulaşıyor ama gene aynı yere geliyorum, “anı yaşamak”, çünkü değerli olan ve mutlu eden şey o gibi. 80’lerin başında yemeye kıyamadığım o Toblerone çikolata, o game watch’da oyun oynarken rekor kırmamız, o matchbox arabanın yayını kökleyip daha ne kadar uzağa gidebilir heyecanıymış asıl mutluluk. Beni en çok aşk mutlu ediyor diyenlere de iki güzel haberim var.

Uzak mesafe ilişkileri genelde uzun sürmez ancak Çin’den bu sorunu çözecek “öpüşme cihazı” adında bir icat gelmiş. Cihaz öpüşen kişinin dudaklarının basıncını, hareketini ve ısısını simüle eden bir çift silikon dudaktan oluşuyormuş. Cihaz bu verileri kopyalayarak farklı bir konumda olan başka bir cihaza gönderiyormuş. Öpüşme cihazının mucidi olan adam eski kız arkadaşıyla yedi yıl boyunca uzak mesafe ilişkisi yaşarken bu fikir aklına gelmiş. Kimisi cihazın tuhaf olduğunu söylerken kimisi ise satın alabileceğini belirtmiş. Cihaz internetten 80$’a satılmaya başlanmış, tahminimce peynir ekmek gibi gidiyordur, hele de Çin gibi büyük bir coğrafyada, ne diyeyim yaşasın girişimcilik.

İkinci haberimize gelirsek malum teknoloji artık duygusal ilişkilerimizi de yönetiyor, tutku dolu ilişkileri başlatmamız, devam ettirmemiz için yepyeni bir dünyanın kapılarını aralıyor. Karşı cinsler arası iletişim hızlanıyor, ilişkiye geçme biçimleri çeşitleniyor. Sosyal medya platformları ve birçok uygulamayla yeni ilişkilere yelken açmak artık çok kolay. Konuyla alakalı sevgili İrem Hattat’ın Online Flört Online Romantizm adlı kitabı geçen haftalarda piyasaya çıktı, ilgilenenlerin bakmasını öneririm.

Etkinliklere gelirsek;

  • Çarşamba günü saat 14.00’da moderatörlüğünü yaptığım Retail Talks adlı etkinlik var, online izlemek isterseniz buradan kayıt olabilirsiniz.
  • Cuma günü saat 14.00’da E-Ticaret Sohbetleri Online adlı programda Etsy’de Satış Yapmak Hakkında Bilmeniz Gerekenler konu başlığını konuşacağız, buradan kayıt olabilirsiniz.
  • Gelecek hafta ise, 18 Nisan Çarşamba günü saat 14.00’da İK Buluşmalarında Analitik İK Yönetimi hakkında konuşacağız, buradan kayıt olabilirsiniz.
  • Girişimcilik ile alakalı sene başında eOfis ile başladığımız projeye tam gaz devam ediyor, farklı konu başlıkları için video çekimlerini yapıyoruz. Fenomen pazarlama hakkında yaptığımız sohbeti buradan izleyebilirsiniz.

Her sabah bülten özetleri gönderdiğimiz Sadece 5 Dakika adlı platformun Instagram hesabını yakın zamanda açtık, her gün kısa kısa haberleri yayınlayacağımız sayfayı takip etmek isterseniz buradan edebilirsiniz.

Güzel bir hafta olması dileğiyle
Sevgiler
Murat Erdör

PS: Bu yazıyı bir web sayfasında veya sosyal medya kanalında okuduysanız, formatı beğendiyseniz ve her hafta düzenli olarak size de bu e-bültenin gönderilmesini istiyorsanız bu linkten e-bültenimize üye olabilirsiniz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here