Sevgili Dostlar,
Yazın Amerika’da hem tatil yaptım hem de etkinliklerimizi burada yapmak istesek ne olur, hangi mekanlarda yapılır, kim gelir gibisinden biraz araştırdım, sizlerle de bazı gözlemlerimi paylaşmak istedim. Başlığa aldanmayın, ironi olsun diye yazdım çünkü eskiden her ABD seyahatimde çoğu şeyden inanılmaz etkilenirdim ama bu seferki yolculuğumda hiç de öyle olmadım.
İstanbul’a da insanlar zamanında taşı toprağı altın diye gelirlermiş şimdilerde ise gelenler buradan nasıl uzaklaşırım diye plan yapıyor ya bence aynısı New York içinde geçerli. New York tabi ki hala finans merkezi, ultra zengin insanların yaşadığı, milyon dolarlık evlerin olduğu, dünyanın kalbinin attığı yer ama eski tadı kalmamış.
Yirmi sene önce çalıştığım uluslararası bir firmanın sene sonu toplantısı için ilk kez New York’a gitmiş, Times Square’de yanıp sönen o ekranlara dakikalarca boş boş bakmış, burası nasıl bir yer demiştim. Zamanla sadece New York’a değil ABD’nin farklı bölgelerine de gide gele bambaşka şeylerini de keşfetme, insanlarını gözlemleme, oradaki hayatın ne kadar farklı olduğu anlama şansım oldu.
ABD hala dünyanın önde gelen merkezlerinden birisi, burada dönen paraları, lüks hayatları, yüz katlı gökdelenleri görünce buradan etkilenmemek mümkün değil ama şu da bir gerçek ki hayat hiç de öyle filmlerde görüldüğü gibi değil.
Netflix’de geçen sene izlediğim Working: What We Do All Day (Çalışma Hayatı: Bütün Gün Ne İş Yapıyoruz?) adlı belgesel ABD’de çoğu kişinin çok zor şartlarda yaşadığını anlatıyordu. Aslında bu belgeseli görmesem de şartların herkes için eşit olmadığını biliyordum ama izleyince daha da emin oldum. Bu kıtada herkes için fırsatlar var ama kolay değil, geldim yendim seni İstanbul gibisinden hikayeler pek yok. Gerçi buralarda da öyle hikayeler pek kalmadı ya neyse.
Çocuk sahibi olduktan sonra ağırlıklı Türkiye içinde seyahat etmemiz, araya giren pandemi, vizenin bitmesi derken tam tamına 10 küsür sene ABD’ye gitmemiştim, o yüzden bu sene içimde tuhaf bir heyecan vardı. Son senelerde ABD uçuşlarında fazlaca türbülans vakası yaşandığını okuduğumdan giderken biraz tedirgindim, halbuki bundan önceki seyahatlerimde hiç böyle olmamıştı, sonradan oluşan bu tip korkularla yüzleşmek de bana ilginç geldi.
Bir hafta boyunca gezdik, gördük, açıkçası eskisi gibi heyecanlanmadım, sokaklar hiç bir zaman tertemiz değildi belki ama bu sefer cidden çok pisti, artık yasallaştığı için sokaklarda herkes marihuana içtiğinden her yer çok kötü kokuyordu, binalara siner mi koku, vallahi de siniyormuş, ya da alışık olmadığımızdan bünye yadırgadı bilmiyorum. Burada yaşayan bir arkadaşım pandemi sonrası şehrin kendini hala toparlayamadığından bahsetti, yahu pandemi mi kaldı, burası dünyanın merkezi diyor insan ama öyle işte, garip, ama her yer gene canlı, her yer gene kalabalık, enerjisi gene çok yüksek, gene marketlerde çileklisinden muzlusuna hatta ananaslısına kadar su markaları var, tüketim diz boyu, kısacası Rafet El Roman’ın seneler önce dediği gibi Macera Dolu Amerika.
Benim aklımın almadığı şey Times Square meydanında Batman, Spiderman, Mickey Mouse kostümleriyle insanlarla fotoğraf çektiren, her çekim için 5-10 $ alan adamların sayısının neden hep aynı olduğuydu. Adam iki saatte en kötü 250 – 300 $ kazanıyor, “kardeşim sen napıyon” diyen zabıta da yok, haydi olsa bile alacağı tezgah yok, en kötü üstündekini alır ama burası öyle bir yer ki donla gezene bile para veriyorlar, senelerdir altında don elinde gitarla gezip resim çektirip para toplayan uzun saçlı sarışın adam vardı, artık emekli oldu herhalde bu sefer yoktu. Tam Türk mantığı olacak ama Taksim meydanında böyle bir ortam olsa kostümlü insan sayısı turist sayısından iki kat fazla olurdu ama burada 6 bilemedin 7 kişi var, 10 kişi yok, vallahi de billahi de yok, buranın garibanı da mı zengin ona hala kafam basmadı, bilen varsa lütfen yazsın.
New York gezisinden daha bir sürü ilginç gözlemlerim var ama onları da ilerleyen haftalarda sizlerle paylaşırım. Burası öyle bir yer ki bakın deminden beri burası hakkında farkında olmadan iyi-kötü reklam yapıyorum. Pazarlamanın gücüne inanan birisi olarak kentlerin de en iyi şekilde pazarlanabileceğine inanıyorum, bu anlamda herkesin yaşadığı şehri, semti ya da bölgeyi en iyi şekilde anlatmasının oraya zenginlik katacağını düşünüyorum. Bu anlamda iki paylaşımından birisi yaşadığı yer olan İstanbul Kandilli ve büyüdüğü yer Samsun’dan bahseden marka danışmanı sevgili dostum Ömürden Sezgin‘i de anmadan geçemiyorum, herkes yaşadığı yeri bu kadar yazsa emin olun o bölgede turizm patlaması yaşanır.
Bazen çok tarihi bir semt bir dizi sayesinde meşhur oluyor, sonrasında sırf o yüzden oraya geziler bile yapılıyor. Hem oradaki tarihi yapıların tanıtımı yapılıyor, hem o bölge güzel kafelerle harika bir yer haline geliyor hem de şehre yeni rotalar ekleniyor. Mesela Çukur dizisi sayesinde Balat çok meşhur oldu, ben diziyi izlemedim bu arada, Balat’a da seneler öncesinden gitmişliğim var, Ankara’dan gelen yakın akrabalarla geçen sene gittiğimde gördüm ki Balat o eski Balat değildi, bambaşka olmuştu, kalabalıklaşmıştı, canlanmıştı, çok keyif aldım. O gün keşke ülkemin her yerindeki tarihi yapıları olan yerler bu kadar ünlense, yerli ve yabancı turist ile dolup taşsa dedim içimden.
Bugün Eylül ayının ilk günü, okulların açılmasıyla beraber iş hayatı da gene yoğun temposuyla başlayacak. Bu sene gene çok güzel etkinliklere başlıyoruz, ilk fiziki etkinlikler İstanbul ve Bursa‘da, hala tanışmadıysak, e-ticaret ilginizi çekiyorsa, yeni insanlarla tanışmak istiyorsanız lütfen bu ücretsiz etkinliklerimize şimdiden kayıt olun.
Etkinliklerimize gelen birçok kişiden geri dönüşler aldık, farklı etkinliklere baktık, ben olsam ne isterdim ya da beni ne mutlu ederdi kısmına kafa yorduk, biraz hayal gücümüzü kullandık ve yaptığımız etkinlikleri tekrardan tasarladık. O sene bu sene diyorlar ya, işte cidden o sene bu sene olacak, çok keyifli ve sürprizlerle dolu etkinliklerimiz olacak, bütün dostlarımızı etkinliklerimize bekliyoruz.
Bu arada bülteni bitirmeden sizlerle gelecek hafta Ticaret Bakanlığı, TİM ve ETİD tarafından düzenlenecek çok büyük bir etkinliğin haberini de vermek isterim. 4-5 Eylül tarihlerinde Haliç Kongre Merkezi’nde İstanbul Küresel E-İhracat Zirvesi yapılacak. Uluslararası birçok pazaryerinin bir arada olacağı, çok değerli konuşmacıların sahne alacağı ve B2B görüşmelerin yapılacağı bu etkinlik için %20 indirimli bilet almak isterseniz bu linke tıklamanız ve indirim kodu kısmına MURAT20 girmeniz yeterli olacaktır.
Güzel bir hafta olması dileğiyle
Sevgiler
Murat Erdör
[…] Bi Amerika’ya Gittim Hayatım Değişti […]