Murat Erdör

Türk Dizileri Cannes’da Fırtına Gibi Esti

Sevgili Dostlar,

Danışmanlık yaptığımız bir firmanın davetlisi olarak hafta başı Fransa’nın tatil beldesi olan Cannes şehrine gittik. Burada düzenlenen Mipcom adlı fuarda dünyanın her yerinden gelen dizi, film, çizgi film yapımcıları, kanal yöneticileri ve sektörden onbinlerce insan vardı. Fuar benim için çok verimli oldu, burada birçok kişiyle tanışmak, konuşmaları dinlemek, standlarda gezmek ve sohbet etmek bu sektörde neler olup bittiği hakkında iyi kötü bir fikir veriyor.

Tahmin edeceğiniz üzere Türkiye bu fuara imzasını attı. ATV, Kanal D, Kanal 7 gibi kanalların yanısıra dizileri yurtdışına satmak için Madd Entertainment adlı ortak firma kuran Med Yapım ve Ay Yapım, Kral Şakir gibi çocuklar gibi büyükleri de ekrana kitleyen çizgi filmin yapımcısı Grafi2000, Exatlon adlı formatın sahibi Acun Medya ve İTO ile beraber bu fuara katılan onlarca Türk firması buradaydı. Her ülkenin kendi açtığı stand vardı ve buralarda ilginç ve farklı içerikleri görme ve bilgi alma şansım oldu.

Bu alemin en büyüğü ABD’miş, arkasından ise Türkiye geliyormuş. Türkiye’de oyuncular haklı olarak dizi süresinin uzunluğundan şikayetçiler ve gördüğüm kadarıyla bununla alakalı bir iyileştirme yok, oradayken bunun neden böyle olduğunu daha iyi anladım. Buradaki güç kaç saat dizi ürettiğinle alakalıymış, mesela Kore dizileri meşhurmuş ama onların dizileri genelde kısa süreli olduğundan iyi fiyata satılamıyormuş. Bu arada bir dizi piyasaya çıkarken kaç bölüm olacak, yurtdışında kimlere satışı olacak az çok biliniyormuş, düşük reyting alan bazı diziler yurtdışı satışından aldığı para sayesinde kendisini kurtarıyormuş. Bunlar benim orada konuştuğum onlarca kişiden duyduklarımın özeti, birisinden teyit etme şansım olmadı, eklemek veya düzeltmek istediğiniz şeyler varsa lütfen yazın.

İnsan tabi her yerde Türkiye ile alakalı afişleri görünce gururlanıyor, Türkiye’de oynayan oyuncuların oralarda sergilenmesi çok hoş, bu arada her diziye bir İngilizce başlık koymuşlar, o da oldukça dikkat çekiciydi. Günün sonunda burası içerik satan ve alan firmaların buluştuğu bir fuar, her firma fuara gelmeden ilgilendikleri dizinin sahibi olan yapımcılardan toplantı talep ediyor, oradayken de tanışıp hangi diziyi alacaklarını konuşuyor. Haliyle insan şunu merak ediyor, “hangi diziyi hangi fiyattan alacaksın, alacağın dizi kendi ülkende tutar mı, verdiğin parayı çıkartabilecek misin?” Bir Türk kanal neye göre x ülkenin dizisini satın alıyor ya da elin Latin Amerikalısı hangi Türk dizisini almaya nasıl karar veriyor? Burada oyuncunun popüler olması, yapımcının önceki dizilerindeki başarısı bir kriter elbet, Hande Erçel, Burak Özçivit, Kıvanç Tatlıtuğ gibi isimler oralarda da gayet iyi biliniyor ama daha az bilinen isimlerin olduğu dizilerde neye göre karar veriliyor, biraz risk, biraz altıncı his diyebilirsiniz, işte burada da farklı firmalar size işinizi kolaylaştıracak hizmetler sunuyor.

Bir Türk firması yapay zeka ile çalışan sistemine senaryoyu girdiğinde o dizinin ne kadar başarılı olacağını size söyleyebiliyor, başarı oranı %90. İnanılmaz değil mi? Amerikalı bir firma ise x diziyi almaya karar verdiyseniz, buna ne kadar para ödemelisiniz kısmını size hesaplıyor. Dizi ve film endüstrisinin büyük olduğunu biliyorduk ama bu fuar bildiğimin ötesinde bir büyüklük olduğunu görmemi sağladı. Onlarca ülkenin ve firmanın standını gezdim, diziler, filmler, belgeseller, çizgi filmler, yarışma programları, bu kadar fazla içeriğin içinden çıkıp başarılı olmak cidden zor, tüketmesi ayrıca zor, hatta imkansız…

Fuardan bahsetmişken Cannes hakkında da birşeyler yazmak isterim. Ülkemizde Cannes’a en az 4-5 kat fark atacak çok güzel yerler var ama oradayken olayın insanla alakalı olduğunu tekrar anlamış oldum. Şehrin göbeğinde deniz var, herkes giriyor, “yahu buradan denize girilir mi” diye soru sorma cehaletinde bulundum, elin Fransızı “neden girilmesin” diye boş boş baktı, cidden pırıl pırıldı.

Sahil boyunca oturanlar, güneşlenenler, kafasını dinleyenler, kitap okuyanlar, her telden her cinsten insanın olduğu boylu boyunca bir sahil düşünün, en ufak bir karmaşa yok, yüksek ses yok, kavga yok, seyyar satıcı yok, kimsenin kimseye baktığı yok, rahatsız eden yok, kısacası herkes kendi halinde kafasına göre takılıyor ve hayatını yaşıyordu.

Orada kaldığım süre boyunca sadece bir kez korna sesi duydum, herkes herkese yol veriyor, kimsenin acelesi yok, lokal dükkanların yanısıra ünlü modacıların dükkanları da var, hepsi bir şekilde iş yapıyor. Marmaris, Kuşadası, Bodrum’da olduğu gibi markaların sahte t-shirtlerini satmak yerine çoğu mağaza el tasarımı ürünler ve kendi yarattıkları markaların kıyafetlerini satıyor. Dükkan çalışanlarına baktım, güler yüzlü, şıkır şıkır giyinmiş, herkes halinden memnun, binalara bakıyorum eski yapılar korunmuş, çok katlı bina yok, ara sokaklarda ilginç binalar var, hava güzel, e daha ne olsun? Bu arada her hafta burada bir fuar yapılıyormuş, en büyük geçim kaynağı da buymuş.

Hizmet kalitesi olarak çok iyiyiz, deniz, kum, güneş hepsi var, inanılmaz bir tarih var, özellikle yabancılara karşı misafirperver olan Anadolu insanımız var ama bir sistem olmayınca bu yetmiyor, yukarıda yazdıklarımı ülkemizde hangi tatil beldesinde yaşadınız bir düşünün, varsa öyle bir yer bana yazın lütfen.

Ülkemizde ve dünyada neler olmuş, trajik komik neler yaşanmış, haftanın anketinden ne sonuç çıkmış, haftanın fırsatı neymiş, hangi etkinliklerimiz varmış, hepsini aşağıda okuyabilirsiniz.

Ülkemizde neler olmuş diye bakarsak;

Yurdum insanı ilginç tabi, kimisi ne olmuş kardeşim Michelin yıldızı almış ne büyütüyorsunuz bu kadar derken, kimisi ise bunun artık prestijinin olmadığından bahsetmiş. Bazıları ise olaya bambaşka bir yerden dahil olup seçilen mekanlardan hangilerine gittiklerini yazarak kendi puanlarını vermişler. Eskisi kadar prestijli olmayabilir belki bilmiyorum ama genel kabul görmüş bir listede İstanbul’dan da mekanların görünmesi bence çok hoş.

Seneler önce çalıştığım bir firmada şirketin CEO’su beni ve müdürümü Londra’da Michelin yıldızlı bir restorana götürmüştü. Mekana bir gittik normal kendi halinde bir yer, akşamüstü olduğundan mı bilmiyorum mekanda bizden başka kimse yoktu, yediğimiz yemeklerde dünyanın en güzel lezzetli yemekleri değildi. Günün sonunda eminim gelen hesap normal yere göre 2-3 kat daha fazlaydı, yıldızım var mı var, gerisini çok da uzatma… Bu arada bir lastik markası olan Michelin’in restoranlara nasıl ve neden böyle yıldızlar vermeye başladığını öğrenmek isterseniz buradan hikayesini okuyabilirsiniz. Anadolu’da köy köy gezip yöresel yemekleri tanıtan programları görünce acaba bunların kaçı bir sonraki nesile aktarılabiliyor diye düşünmeden geçemiyor insan.

Yurtdışında neler olmuş diye bakarsak;

Trajikomik olaylara bakarsak;

Haftanın fırsatına bakarsak;

Haftanın etkinliklerine bakarsak;

Ticimax E-Ticaret Sohbetleri İstanbul adlı etkinliğimizde bu dönemin en çok trend konusu olan Black Friday dönemi hakkında Skechers E-Ticaret ve Omnichannel Direktörü Ebru Savur ve Beymen Dijital Pazarlama Direktörü Selim Tekay ile sohbet edecek, bu dönemde bizleri neler beklediğini konuşacak ve sizlerden gelen soruları cevaplandıracağız.

Yoğun ilginin olduğu bu ücretsiz etkinlikte sizde şimdiden yerinizi ayırtmak isterseniz lütfen buraya tıklayın.

 

Güzel bir hafta olması dileğiyle
Sevgiler
Murat Erdör

PS: Bu yazıyı bir web sayfasında veya sosyal medya kanalında okuduysanız, formatı beğendiyseniz ve her hafta düzenli olarak size de bu e-bültenin gönderilmesini istiyorsanız bu linkten e-bültenimize üye olabilirsiniz.

Exit mobile version